Ceza Hukuku davalarını, Türk Ceza Kanunu, İnfaz Hukuku ve Ceza Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde titizlikle yürütmekte ve müvekkillerimize her aşamada hizmet vermekteyiz.
Ceza Hukuku, suçu meydana getiren hukuka aykırı davranışlar ile bu fiillere ilişkin yaptırımları her yönüyle inceleyen hukuk dalı olarak Ceza Hukuku nedir sorusunu yanıtlamaktadır.
Ceza Hukuku, maddi ve şekli yönden olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Maddi yönden Ceza Hukuku, genel hükümler (TCK m. 1-75) ve özel hükümler (TCK m.76-345) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım, doğrudan Türk Ceza Kanunu’na göre yapılan ayrımdır.
Şekli anlamda Ceza Hukukunu ise Ceza Muhakemesi Hukuku oluşturmaktadır. Bu husustaki başlıca Ceza Hukuku mevzuatı ise Ceza Muhakemesi Kanunu’dur.
İlk olarak Ceza Hukuku kaynakları, dolaylı ve doğrudan kaynaklar olmak üzere iki kısımda incelenmektedir. Bağlayıcı nitelikte olan kaynaklar doğrudan kaynaklar, bağlayıcı nitelikte olmayıp, bağlayıcı kaynakların anlaşılmasına yardım eden ve doğrudan uygulanmayan kaynaklar ise dolaylı kaynaklar olarak adlandırılmaktadır.
Ceza Hukukunun birincil kaynağı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi gibi ülkemizin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalar da Ceza Hukuku’nun kaynaklarındandır.
Ceza Hukuku ilkeleri en önemli kaynakları ise Türk Ceza Kanunu Ve Ceza Muhakamesi Kanunu’dur. Türk Ceza Kanunu’nda genel olarak, Ceza Hukukuna ilişkin temel ilke ve prensipler ile suç tipleri ve cezaları yer almaktadır. Ancak birçok başka kanunda da ayrıca suçlar ve cezalar düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ise tüm bu hususların soruşturma ve kovuşturma aşamalarında nasıl uygulanacağına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Kanunilik ilkesi gereği, suç ve karşılığı olan cezanın yalnızca kanun ile düzenlenmesi gerekmektedir. Bu ilke, dayanağını Türk Ceza Kanunu’nun 2.maddesinin 1. Fıkrasında bulmaktadır. Maddeye göre, kanunlarda açıkça suç olarak düzenlenmeyen fiiller bakımından kimseye ceza verilemez.
Kanunilik ilkesinin bir başka yansıması, sanığın aleyhine olan kanunun geçmişe yürüyememesidir. Bunun anlamı ise, işlendiği sırada suç teşkil etmeyen bir fiilden ötürü, fiilin sonradan suç olarak düzenlenmesi sebebiyle kimsenin cezalandırılamayacağıdır.
Bu ilke gereği bir başka koşul da failin aleyhine kıyas yasağıdır. Kıyas, kanunda boşluk bulunması durumunda, söz konusu boşluğun en benzer hukuk kuralının tespit edilerek boşluğun doldurulmasını ifade etmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 2. Maddesinin 3. Fıkrası gereği, Ceza Hukukunda kıyas yapılması mümkün değildir.
Bu ilke gereği, herhangi bir fiil kapsamında bir bireyin cezalandırılabilmesi için, söz konusu fiilin bilerek ve istenerek yapılmış olması gerekmektedir. Bu kapsamda ayrıca, yalnızca fiili bizzat işleyen failin fiilden sorumlu tutulabileceği hususu ortaya konmuştur. Söz konusu prensip, dayanağını TCK m.20/1’de bulmaktadır. Buna göre ceza sorumluluğu şahsi olup, kimsenin başkasının fiilinden ötürü sorumlu tutulması mümkün değildir.
TCK’nın 2. Maddesi “ Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.’’ Hükümlerini içermektedir. Buna göre suç tanımı açık ve suça ilişkin yaptırımların da herkesin anlayabileceği şekilde net olmalıdır.
Kanunda açıkça suç olarak tanımlanmamış bir fiilin, bu fiil ile benzerlik gösteren başka bir fiil ile ilgili suç kapsamında değerlendirilmesi kıyas olarak adlandırılmaktadır. Kanun gereği kıyas yapmak yasak olup, suç ve ceza içeren hükümlerin de kıyasa varacak derecede geniş olarak yorumlanması da mümkün değildir.
Bu ilke, suçu işleyenden başka bir kimsenin suçlanamamasını ve suçludan başka bir kimsenin de cezalandırılamamasını ifade etmektedir.
Mülkilik ilkesi, failin ya da mağdurun hangi ülkenin vatandaşı olduğu gözetilmeksizin, sınırları içerisinde suç işlenen devletin ceza kanununun uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. TCK’ya göre temel kural bu olmakla birlikte, bu ilkenin bir takım istisnaları da mevcuttur.
Bu ilkeye göre, bir fiil yalnızca fiilin işlendiği anda suç olarak kanunlarda düzenlenmiş olması halinde cezalandırılabilir. Sonradan yürürlüğe giren kanunlarda fiilin suç olarak düzenlenmiş olması, ilgili fiil bakımından failin cezalandırılabileceği anlamına gelmemektedir.
Türk Ceza Kanunu’na göre suçlar, yöneldiği çevre bakımından dört farklı grupta incelenmektedir:
Bu suçlara örnek olarak soykırım suçu, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçu örnek gösterilebilir.
Bu suçlar ise, hayata karşı suçlar, vücut dokunulmazlığına karşı suçlar, eziyet ve işkence koruma, hürriyete karşı suçlar, özel hayata ve hayatın gizli alanlarına karşı suçlar, gözetim, yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlâli, çocuk düşürtme ya da kısırlaştırma, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, şeref ve onura karşı suçlar ile malvarlığına karşı suçlar olarak kanunda yer almaktadır.
Bu suçlar; genel tehlike yaratan suçlar, kamu güvenine karşı işlenen suçlar, çevreye karşı suçlar, genel ahlaka karşı suçlar, kamu barışına karşı suçlar, aile düzenine karşı suçlar, kamunun sağlığına karşı işlenen suçlar, ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar, ulaşım araçlarına veya sabit platformlara karşı suçlar ve bilişim alanında suçlar şeklindedir.
Bu kapsamdaki suçlar, kamu idaresi güvenilirliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlar, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, adliyeye karşı suçlar, anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlar, devletin egemenlik organları ve alametlerinin saygınlığına karşı işlenen suçlar, milli savunmaya karşı işlenen suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, yabancı devletlerle olan ilişkilere karşı suçlar olarak kanunda yer almaktadır.
Suçun unsurları, manevi unsur, maddi unsur ve hukuka aykırılık olmak üzere üç unsura ayrılmaktadır.
Suçun maddi unsurları; fiil, netice, nedensellik bağı, konu fail ve mağdurdan oluşmaktadır.
Suçun manevi unsurları ise; kast, taksir, kast-taksir kombinasyonu ile amaç ve saikten ibarettir.
Soruşturma Aşaması
Soruşturma evresi, bir suç şüphesinin varlığı ile başlar. Savcı, topladığı deliller doğrultusunda suçun varlığına ilişkin yeterli şüpheye ulaşıldığını düşünüyorsa, iddianame hazırlayarak yargılama yapılması için mahkemeye gönderir. Aksi halde Savcı, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yani ‘takipsizlik kararı’ vermektedir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliği itibariyle ise 15 gün içinde, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yargı çevresindeki Sulh Hukuk Mahkemesi’nde karara itiraz edilerek, kararın kaldırılması ve iddianame düzenlenmesi talep edilebilir.
Kovuşturma Aşaması
Mahkemece iddianamenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen nitelikleri taşıdığı kabul edilir de Savcılığa geri gönderilmez ise, iddianamenin duruşmada okunması ile birlikte soruşturma evresi son bulur ve kovuşturma aşamasına geçilmiş olur.
Kovuşturma evresinde fiil ve faile ilişkin mahkeme tarafından araştırma yapılır. Maddi gerçekliğin ortaya çıkarılması amaçlanarak ceza yargılaması hukuku dahilinde yargılama faaliyeti yürütülür. Genel kural, kovuşturmanın, duruşmalı olarak, umuma açık ve sözlü olarak yapılmasıdır. Bu hususun istisnaları mevcut olup, mahkemece gizlilik kararı verilmesi halinde duruşmalar kapalı oturum şeklinde yapılabilir. Soruşturma evresinde şüpheli sıfatıyla yer alan şahıs, kovuşturma evresinde sanık sıfatıyla yargılanır.
Bu evrede toplanan deliller mahkeme huzurunda tartışılmaktadır. Mahkeme, Ceza Hukuku avukatı tarafından temsil edilen tarafları dinledikten sonra, ceza hukuku özel hükümler öncesinde son sözü sanığa verir. İlgili davalarda görev alan Ceza hukuku avukat ve yasal temsilcileri ceza hukuku yüksek lisans ya da lisans gibi eğitim düzeyine sahip kişilerdir.
Mahkemece yaptırıma hükmedilmesi durumunda, hükmün kesinleşmesinden yaptırımın infaz edilip sona ermesine kadar geçen sürede, ceza infaz hukuku hükümleri uygulanacaktır.
Güvenilir ve profesyonel ekibimiz ile danışmanlık ve hukuki ihtilaf süreçlerinizin yönetilmesi için hazırız.
Temel prensibimiz müvekkillerimizin hak ve menfaatlerini her koşulda korumaktır.
Dava ve diğer süreçlerin hızlı ve doğru şekilde sonuçlanması için tüm tecrübemiz ve bilgi birikimimizle yanınızdayız.
Müvekkillerimizin zamanını ve bütçesini koruyarak, hukuki uyuşmazlıkların en kısa sürede sonuçlanması için çalışıyoruz.
Ceza Hukuku kapsamında yer alan Soruşturma-Kovuşturma aşaması gibi tüm adli süreçte sizlerin yanınızdayız.
Bu husus İnfaz Kanunu’na göre belirlenmekte olup, bazı suçlar ve belirli sınırın altındaki cezalar için cezaevine girilmemesi söz konusu olabilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’na göre cumhurbaşkanına hakaret suç olup, hapis cezası hakaret suçunun basit haline göre daha fazla olarak düzenlenmiştir.
KYOK, savcının yaptığı araştırma sonucu, suç için yeterli delil elde edememesi nedeniyle kamu davası açılmaması yönünde verdiği karardır.
Hapis cezası üst sınırının 10 yılı aştığı ve kanunla düzenlenen bazı suçlara ilişkin işler Ağır Ceza Mahkemelerinde, diğer suçlar ise Asliye Ceza Mahkemelerinde görülür.
Hem yüz yüze hem de basın-yayın ve özellikle sosyal medyada yazılan yazılar aracılığıyla hakaret suçunu oluşturabilmektedir
Cezanın infazının ertelenmesini ve beş yıl içerisinde suç işlenmemesi halinde cezanın ortadan kalkmasını ifade etmektedir.
KYOK kararının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karara itiraz mümkündür.
Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suça ilişkin olarak avukat ile savunulmak zorunludur. Diğer hallerde ise hak kaybı yaşamamak adına avukat ile çalışmak her zaman faydalı olacaktır.
Danışmanlık, icra ve dava takibi süreçlerinizi birlikte yürütelim.